27 Şubat 2013 Çarşamba

Patates hamuru

Malzemeler:
3  adet patates
Aldığı kadar un
2 yumurta
Tuz
İçi için :
200 gr. Kıyma
1 soğan
Bir tutam maydanoz
Bir çay bardağı ceviz
Karabiber, tuz

Yapılışı:
Patatesi haşladıktan sonra eziyorum ve içine tuz, yumurta koyup aldığı kadar un ekleyerek bir hamur yapıyorum.
Ayrı bir yerde iç malzemelerini hazırlıyorum. Soğanı ve kıymayı kavurup içine tuz, karabiber ve cevizi ekleyerek pişirip en son maydanozu ekliyorum.
Hamurdan parçalar alıp elimde açıyor ve iç malzemesinden koyup kapatıyorum. Kızgın yağda kızartarak servis yapıyorum. Severek yemeniz dileğiyle afiyetler olsun...

Mantı



Çalışma hayatımın zorluğu ve yoğunluğu sebebiyle  mantı her zaman hazır alındı bizde. Zaten çok sık da yapmadığım için sevilen ama aranan bir yemek olmadı. Birkaç kez niyetlendim yapmak üzere ama canım kocam hep yorulacağımı ve çok emek harcayacağımı düşünerek mani oldu bana. Ama takıntı kötü şey.... 
Bir kere yapacağım dedim mi yapmam lazım. Hem zorluğunu hem de yapabileceğimi görmek için denemeye karar verdim.  
Uzun oturduğum ve film seyrettiğim bir günde birden bir enerji geldi ve her şeyi hazırladım. 
Önce malzemeler hazırlandı. 
2 bardak un biraz su ,1 yumurta ve tuz ile bir hamur yaptım. Sonra hamuru ufak parçalara böldüm. kendi çapımda açtım. Öyle çok düzgün açılmadı tabi ama aynı incelikte  açmayı becerdim. 
Başka bir yerde de 1 soğanı rendeleyerek yaklaşık 200 gr kıymanın içine karıştırdım ve tuz ve karabiber koyarak bir iç malzemesi hazırladım. 
Sonra açmış olduğum hamuru küçük kareler olacak şekilde kesip içine hazırladığım harcı koydum. Asıl iş bundan sonra başladı. Kapatma işi çok el oyalıyor ve ben de teknik bilmediğim özenerek yapmaya başladım. 
Bir süre sonra da elim alıştı ve kola kapatma geldi. Kapattıklarımı unlamış olduğum tepsiye aldım.

Sonra  makarna haşlar gibi haşladım. 
Ayrı bir yerde biber salçası, domates salçası ve ketçap koyarak hazırladığım sosu pişirdim. İçine tuzunu  koydum  sosa hiç yağ koymadım. Üzerine koymak için tereyağını da hazırladım. 
İster sarımsaklı yoğurt ile isterseniz sarımsaksız yoğurt ile buluşturup servis yaptım. Biz nane, kırmızı biber ve sumak ile tatlandırıyoruz. Siz isterseniz koymayabilirsiniz. Sizlere afiyet olsun...  


Runner ve peçetelik

Ablamdan parça kumaşlar almıştım . Saten tam da runner olabilecek kumaş parçaları idi. Kenarları için güpür dantel aldım ve kenarlarına diktim. Bir de bu güpürlerden peçetelik yaptım. Köşeye atılmış artmış parçalar değerlendi birden. 




Halhal



El için yapılan şahmaran tipi bilekliklerden sonra ben de ayak tipini denedim. 





Bir İstanbul günü....

Geçen hafta Çarşamba günü yapılan  Shalke maçı için gittik İstanbul'a. Oldukça yoğun bir programdı.
Sabah çok erken saatte Antalya'dan yola düştük. Atatürk Havalimanı'na indiğimizde hissedilir bir soğuk, tipik bir İstanbul havası kucakladı bizi. Yağış yoktu ve olmaması için de duacıydık açıkçası. Havalimanı'ndan Ortaköy'e kahvaltıya gidilirken Arena  önünden geçişte çektim  aşağıdaki iki resmi ve taraftarlar kapıda olmaya başlamışlardı bile. Eeee  herkes heyecanlı.... 




 Sonra muhteşem Ortaköy manzarası ile buluştuk. Keskin deniz kokusu doldurdu ciğerlerimizi. Önce kahvaltı yapıldı ahşap mekanda, sonra revizyonda olan meşhur Ortaköy Camii önünde kuşların denizle oynaşmasını seyrettik. Kısa bir süre çünkü soğuk! Ama hava öyle güzel çalışıyor ki hissettirmeden yavaş yavaş ısırıyor insanı. Bunu iç mekana girince net anlıyorsun....



Vee martılar....
Bu arada grup ile tanışmalar ve ufak ufak akşam için yorumlar yapılıyor. Herkesin üzerinde formalar, atkılar, şapkalar.... Bugün günlerden Galatasaray.

Sonra İstiklal caddesine istikamet. İstiklal'e gitmeden olur mu ?Haç günü bizim mekan. Her köşede bir  haber  kanalı görüyoruz. Ne konuda olduğu bilinmez röportajlar yapılıyor. Her çeşit insan var burada. Renkli  yaşamlar...
Burada gündüzümüzü geçirdik. Şampiyon'dan kokoreç yedik tabi ki. Her gelindiğinde mutlaka uğranır buraya tok olunsa bile...  Eskiden sonrasında İnci'den profiterol de yapardık ama yazık ki kapandı. Niye yok oldu, neden yok olmasına engel olunmadı bilmiyorum ama çok da yazık oldu....


Sonra akşam yemeği için Galata'dayız.  Deniz kokusunu içimize çekiyor ve köprünün üstünden balık tutmak için  sallanan oltaların denize girişine kadar bize gelmemesi için çok kenardan yürümeden restauranta ulaşıyoruz.
Güzel bir yemek ve köprüden tutulan balıkların önümüzden sallanarak geçtiği bir kartpostal misali İstanbul manzarası.... Dahası var mı ?

Hava puslu olduğundan resimler pek net değil.





Ve akşam vakti Galata'dan görüntüler.... 



Galata her zaman çok güzel bir yer. İki yıl önce bu tarihlerde gitmiştik yine gezi için ve İstanbul kazan biz kepçe 3 gün boyunca günde 14 saat gezerek bitirememiştik. Nereye bitiriyorsun, biz bittik İstanbul biter mi?
Bir kez daha yapacağız bu geziyi Özkılıç ailesi ile birlikte...

ee e maça saatler kala Arena'dayız.
Tüylerimiz diken diken. İlk defa geliyoruz stada. Acayip bir yer olmuş.... Önce giriş yapıp sonra da GS store'a bir bakalım diye dolaşmaya başlıyoruz. Store demenin az kaldığı bir mall burası aslında. Acayip büyük bir yer.... Gezmek ne kelime! Kalabalığın arasında sadece sağa sola baka baka yüzümde kocaman bir gülümseme ile dolaşırken biri arkadan dürtüyor beni. Ne oldu diye dönüyorum..
20 li yaşlarında bir genç biraz da çekingen sesi de duyulsun diye biraz da bağırarak soruyor " afedersiniz, kafandaki şapkayı nereden aldın?"  Hoppa.... Kaç senelik şapka bu. Büyük maçlarda çıkar Galatasaray çekmecesinden. Zaten aslında eğrilmiş büğrülmüş de, bayağı uğraştırdı beni takmadan önce. Ve ataların sözü bir kez daha doğrulandı; "Her kurtlu baklanın bir kör alıcısı varmış"
" Ah canım bu çok yıllardır bizde, bizim emektar" dediğimde aynı telaş ve bu şapkalardan bulma hevesiyle uzaklaştı yanımdan genç. Neye de baktığımı bilmeden kalabalığın içinde geziyoruz.
Kasa kuyruklarını saymıyorum bile... Gs store da bir şeref turu attıktan sonra gruh ile birlikte çıktık ve  yerimize yollandık.



İçeri girip yerimize oturduğumuzda daha iki saat vardı ve yaklaşık da statda 5 bin kişi civarında oturuyordu.
Aşağıdaki resimde karşı tirübünlerin neredeyse tamamı boş görebilirsiniz. Herkes dışarıda dolaşıyor.
Her tarafı inceliyoruz ve yorum yapıyoruz biz de...Stat hakkında özellikle okuduklarımız, duyduklarımız, bu zamana kadar seyrettiklerimiz birleşiyor ve heyecanla  yorumlar yapıyoruz. Boş dediğimiz tribünlerden arada bir tezahüratlar yükseliyor ki " bu ses bu kadar kişiden mi çıkıyor " diyoruz, stat dolunca nasıl bir ses çıkacak? Tüylerimiz hep diken diken....
Aman Allah'ım.
Bütün gün Shalke taraftarları ile İstiklal'de karşılaştık aslında. Onlar da heyecanlıydı belli ama saha bizim  olunca ağız açtırtılmadı....


Sonra maç başladı ve muhteşem bir show da seyredildi.... 90 dakika ve daha fazlası hiç durmadan bağırınca da gece sonu işaret dili ile konuşmalar başladı tabii.
Skor da bizi yordu. Kaçan goller daha da üzdü...
İşi Almanya'ya bırakınca da biraz huzursuz ayrıldık stattan.
Uçağımız sabah erken olduğundan Galata'daki otele doğru devam ettik ve kısa bir uyku sonrasında geri dönüş başladı.
Gelişler kadar coşkulu olmaz dönüşler her zaman. Sessiz sedasız bitiverir..

Her bitiş yeni başlangıçlara da kucak açar....
Böyle düşünmek lazım. İnanmak ise başarmanın yarısıdır derler... Biz inanıyoruz. Olur ya da olmaz bilmem ama bu sevda bitmez....

Her zaman her yerde en büyük Cim bom!!!!!



Keçeden şapka magnet

Keçe çalışmaları devam ediyor. Magnetler   yaptım.

Çiçeklerimi düzenliyorum.

Malum bahar geliyor. Hatta birkaç gündür buralara da  geldi diyebilirim. Pazar günü bağ bahçe dolaşırken 29 derece gördük.  sevmiyorum zaten kış aylarını, o yüzden gelsin bahar yaz bir an önce. Havayla birlikte balkon düzenlemeler de başladı tabiki.... İlk önce biber sonra nane, biraz da maydanoz ektim.  Bu balkonu ilk gördüğümde  çam ağaçlarının caddeyi kapatmasına ve içeri kadar uzanan dallara vurulmuştum.  Çiçekler de tamamlanınca balkonun baharda tadına da doyulmuyor. Buyrun efendim balkonumdan ilk bostan manzaralarına.... 





BlogOkulu Gadgets