27 Şubat 2013 Çarşamba

Bir İstanbul günü....

Geçen hafta Çarşamba günü yapılan  Shalke maçı için gittik İstanbul'a. Oldukça yoğun bir programdı.
Sabah çok erken saatte Antalya'dan yola düştük. Atatürk Havalimanı'na indiğimizde hissedilir bir soğuk, tipik bir İstanbul havası kucakladı bizi. Yağış yoktu ve olmaması için de duacıydık açıkçası. Havalimanı'ndan Ortaköy'e kahvaltıya gidilirken Arena  önünden geçişte çektim  aşağıdaki iki resmi ve taraftarlar kapıda olmaya başlamışlardı bile. Eeee  herkes heyecanlı.... 




 Sonra muhteşem Ortaköy manzarası ile buluştuk. Keskin deniz kokusu doldurdu ciğerlerimizi. Önce kahvaltı yapıldı ahşap mekanda, sonra revizyonda olan meşhur Ortaköy Camii önünde kuşların denizle oynaşmasını seyrettik. Kısa bir süre çünkü soğuk! Ama hava öyle güzel çalışıyor ki hissettirmeden yavaş yavaş ısırıyor insanı. Bunu iç mekana girince net anlıyorsun....



Vee martılar....
Bu arada grup ile tanışmalar ve ufak ufak akşam için yorumlar yapılıyor. Herkesin üzerinde formalar, atkılar, şapkalar.... Bugün günlerden Galatasaray.

Sonra İstiklal caddesine istikamet. İstiklal'e gitmeden olur mu ?Haç günü bizim mekan. Her köşede bir  haber  kanalı görüyoruz. Ne konuda olduğu bilinmez röportajlar yapılıyor. Her çeşit insan var burada. Renkli  yaşamlar...
Burada gündüzümüzü geçirdik. Şampiyon'dan kokoreç yedik tabi ki. Her gelindiğinde mutlaka uğranır buraya tok olunsa bile...  Eskiden sonrasında İnci'den profiterol de yapardık ama yazık ki kapandı. Niye yok oldu, neden yok olmasına engel olunmadı bilmiyorum ama çok da yazık oldu....


Sonra akşam yemeği için Galata'dayız.  Deniz kokusunu içimize çekiyor ve köprünün üstünden balık tutmak için  sallanan oltaların denize girişine kadar bize gelmemesi için çok kenardan yürümeden restauranta ulaşıyoruz.
Güzel bir yemek ve köprüden tutulan balıkların önümüzden sallanarak geçtiği bir kartpostal misali İstanbul manzarası.... Dahası var mı ?

Hava puslu olduğundan resimler pek net değil.





Ve akşam vakti Galata'dan görüntüler.... 



Galata her zaman çok güzel bir yer. İki yıl önce bu tarihlerde gitmiştik yine gezi için ve İstanbul kazan biz kepçe 3 gün boyunca günde 14 saat gezerek bitirememiştik. Nereye bitiriyorsun, biz bittik İstanbul biter mi?
Bir kez daha yapacağız bu geziyi Özkılıç ailesi ile birlikte...

ee e maça saatler kala Arena'dayız.
Tüylerimiz diken diken. İlk defa geliyoruz stada. Acayip bir yer olmuş.... Önce giriş yapıp sonra da GS store'a bir bakalım diye dolaşmaya başlıyoruz. Store demenin az kaldığı bir mall burası aslında. Acayip büyük bir yer.... Gezmek ne kelime! Kalabalığın arasında sadece sağa sola baka baka yüzümde kocaman bir gülümseme ile dolaşırken biri arkadan dürtüyor beni. Ne oldu diye dönüyorum..
20 li yaşlarında bir genç biraz da çekingen sesi de duyulsun diye biraz da bağırarak soruyor " afedersiniz, kafandaki şapkayı nereden aldın?"  Hoppa.... Kaç senelik şapka bu. Büyük maçlarda çıkar Galatasaray çekmecesinden. Zaten aslında eğrilmiş büğrülmüş de, bayağı uğraştırdı beni takmadan önce. Ve ataların sözü bir kez daha doğrulandı; "Her kurtlu baklanın bir kör alıcısı varmış"
" Ah canım bu çok yıllardır bizde, bizim emektar" dediğimde aynı telaş ve bu şapkalardan bulma hevesiyle uzaklaştı yanımdan genç. Neye de baktığımı bilmeden kalabalığın içinde geziyoruz.
Kasa kuyruklarını saymıyorum bile... Gs store da bir şeref turu attıktan sonra gruh ile birlikte çıktık ve  yerimize yollandık.



İçeri girip yerimize oturduğumuzda daha iki saat vardı ve yaklaşık da statda 5 bin kişi civarında oturuyordu.
Aşağıdaki resimde karşı tirübünlerin neredeyse tamamı boş görebilirsiniz. Herkes dışarıda dolaşıyor.
Her tarafı inceliyoruz ve yorum yapıyoruz biz de...Stat hakkında özellikle okuduklarımız, duyduklarımız, bu zamana kadar seyrettiklerimiz birleşiyor ve heyecanla  yorumlar yapıyoruz. Boş dediğimiz tribünlerden arada bir tezahüratlar yükseliyor ki " bu ses bu kadar kişiden mi çıkıyor " diyoruz, stat dolunca nasıl bir ses çıkacak? Tüylerimiz hep diken diken....
Aman Allah'ım.
Bütün gün Shalke taraftarları ile İstiklal'de karşılaştık aslında. Onlar da heyecanlıydı belli ama saha bizim  olunca ağız açtırtılmadı....


Sonra maç başladı ve muhteşem bir show da seyredildi.... 90 dakika ve daha fazlası hiç durmadan bağırınca da gece sonu işaret dili ile konuşmalar başladı tabii.
Skor da bizi yordu. Kaçan goller daha da üzdü...
İşi Almanya'ya bırakınca da biraz huzursuz ayrıldık stattan.
Uçağımız sabah erken olduğundan Galata'daki otele doğru devam ettik ve kısa bir uyku sonrasında geri dönüş başladı.
Gelişler kadar coşkulu olmaz dönüşler her zaman. Sessiz sedasız bitiverir..

Her bitiş yeni başlangıçlara da kucak açar....
Böyle düşünmek lazım. İnanmak ise başarmanın yarısıdır derler... Biz inanıyoruz. Olur ya da olmaz bilmem ama bu sevda bitmez....

Her zaman her yerde en büyük Cim bom!!!!!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

BlogOkulu Gadgets